Kategori: Blog

Meme Kanserleri

Meme Başı Akıntısı: Sıklığı artmasına rağmen aşağıdakiler emzirmeyen kadınlarda meme başı akıntısına yol açan durumlardır: Karsinom, intraduktal papillom ve duktal ektazinin neden olduğu fibrokistik değişiklikler.

Sekresyonun önemli özellikleri ile öykü ve fizik muayene ile irdelenen diğer faktörler aşağıdaki gibidir:

1. Akıntının niteliği (Seröz, kanlı veya sütlü)

2. Kitle ile ilgisi

3. Tek veya çift taraflı oluşu

4. tek veya multiple duktus

5. Spontan (sürekli veya intermitan) veya tek taraflı veya tüm memeye basmakla ortaya çıkan akıntı

6. Menturasyon ile ilgisi

7. Premenapozal veya postmenapozal

8. Hormonal tedavi (kontraseptif tedavi veya östrojen)

Tek duktustan unilateral, spontan, kanlı veya serosanjinöz akıntıya genellikle intraduktal papillom veya nadiren intraduktal kanserler neden olurlar. Her iki vakadada kitle palpe edilemeyebilir. Tutulan duktus meme başı çevresi ve areola kenarında ki farklı alanlara basma sureti ile bulunur.

Kanlı akıntı kanseri daha fazla düşündürür, fakat duktustaki iyi huylu paillomda genelde buna sebep olabilir. Sitolojik muayene genellikle kıymet taşımaz fakat habis hücreler belirlenebilir. Negatif bulgular 50 yaşından daha yaşlı kadınlarda daha olası olan kanseri ekarte ettirmez. Herhangi bir vakada, eğer varsa tutulan duktus veya bir kitle eksize edilmelidir.

Duktografi ile duktal sistem eksize edilmeden önce dolma defekti saptanabilirsede bu çalışmanın değeri küçüktür. Premenapozal kadınlarda, çoğu kez mensturasyon öncesi belirginleşen unilateral veya bilateral spontan multiple duktal akıntıya sıklıkla fibrokistik değişiklikler neden olur. Akıntı yeşil veya kahverengi olabilir.

Papillomatozis ve duktal ektazi genellikle biyopside görülür. Eğer kitle varsa çıkartılmalıdır. Emzirmeyen kadınlarda çok sayıda duktustan oluşan sütlü akıntı artmış putiter prolaktin sekresyonunun varlığını gösterir.

Serum prolaktin ve troid stimulating hormon düzeyi pütiter tümör veya hipotiroidizm düşünüldüğü için yapılan araştırmalar sırasında elde edilmelidir. Hipotiroidizm galaktoreye sebep olabilir. Öte yandan fenotiazin ilaç tedavisi kesilince kaybolan, sütlü akıntıya sebep olabilir.

Oral kontraseptif ajanlar çoğu kez çok sayıda duktustan veya daha nadiren tek duktustan sekrete olan açık, seröz veya sütlü akıntıya sebep olabilir. Akıntı daha çok mensturasyon öncesi ortaya çıkar ve tedavi sona erdirilirse akıntı kesilir. Eğer akıntı durmaz veya tek duktustan kaynaklanıyorsa cerrahi girişim gerekir. Lokalizasyon saptanamaz ve kitle palpe edilemez ise hasta 1 ay süre ile her hafta tekrar muayene edilmelidir. Tek taraflı akıntı olunca kesin lokalizasyon veya tümör saptanamaz ise cerrahi eksplorasyon düşünülmelidir.

Alternatif olarak 1-3 aylık aralarla dikkatli şekilde izlenmelidir. Mamografi yapılmalıdır. Özellikle kanlı ise kronik unilatral meme başı akıntısı tutulan duktusun rezeksiyonu için endikasyon oluşturur. Pürülan akıntı subareolar abselerden kaynaklanır ve absenin ve ilgili laktoferöz duktusun eksizyonu gerekir.

Fibroadenom memenin en sık rastalanan iyi huylu tümörüdür. Daha çok genç kadınlarda görülür ve ergenlik çağında oluşur. 25 yaşından önce, fibroadenom kistten daha sıktır. Postmenapozal kadınlarda arada sırada görülsede sıklıkla kalsifiye olur menapoz sonrası nadirdir. Bu yüzden fibroadenomlar östrojen uyarımına cevaben ortaya çıkmaktadır. Fibroadenom varlığı meme kanseri riskini arttırmaz isede bu konu hala tartışmalıdır. Gross muayenede fibroadenom ankapsüle görülmektedir. Çepeçevre saran meme parankiminden keskin sınırlar ile ayrılmaktadır. Mikroskobik olarak kitle epitelyal ve stromal eleamanlar içermektedir. Uzun süreden beri var olan ve postmenapozal hastalarda stroma içinde kalsifikasyonlar gözlenebilir. Fibroadenom çok sayıda olabilir. Genç hastalar genellikle duş alırken ve giyinirken kitleyi klinik olarak palpe edebilir. Saptandığı zaman kitle 2-3cm çapındadır.oldukça büyük boyutlara oluşabilirler (yani dev fibroadenom). Fizin muayenede kitle sert, düzgün sınırlı ve lastik kıvamında idi. Inflamtuvar reaksiyonu yol açmaz, oldukça mobildir, deri ve meme başı retraksiyonu yapmaz. Çoğunlukla iki lobludur ve muayenede kolay palpe edilebilir. Mamografik olarak düzgün ve kolayca tanımlanabilir kenarlı tipik iyi huylu görünüme sahiptir. Şüpheli fibroadenom hem eksizyonal hem de iğne aspirasyon sitolojisi ile teyit edilir. Lokal anestezi altında fibroadenomun tam eksizyonu lezyonu tedavi etmek ve malignitenin yokluğunu ispatlamak için kullanılır. Fibroadenomu olan genç bir kadına iğne sitolojisi uygulanabilir ve kitle takip edilebilir. Nadiren 2-3 cm’den daha büyük boyutlara ulaşır. Büyük ve büyüyen fibroadenomlar eksize edilmelidir.

Hastalıklar sıklıkla aniden çapı genişleyen oysa daha önce stabil seyreden uzun süredir var olan kitle ile ilgili olarak başvururlar. Hızla büyüdüğü için sistosarkoma fibroadenomdan daha büyük olma eğiliminde ise de çap bir tanı kriteri değildir. Fibroadenomdan sistosarkomu ayırmak için iyi bir klinik kriter yoktur.

Fibroadenom, iyi huylu sistosarkom ve habis sistosarkom arasındaki histolojik farkı ortaya koymak çok güç olabilir. Patologlarca iyi huylu olabileceği düşünülen tümörler hastaların %15-40’ında lokal olarak nüks etme eğilimindedir. Habis sistosarkom lokal olarak nüks etme eğilimindedir ve akciğere metastaz yapabilir. Tümörün stromal elemanları habistir ve sarkoma gibi davranarak metastaz yaparlar. Aksiller tutulum çok nadirdir. Sıklıkla metastatik görünüm sistosarkomun habis olduğu ilk bulgudur.

Tedavi geniş lokal eksizyondur. Nispeten küçük memelerde masif tümörler veya büyük tümörler mastektomi gerektirir. Öteyandan mastektomiden kaçınılmalı ve aksiller lenf nodu dikseksiyonu gerekmez. Tipik olarak fibroadenom olduğu düşünülen kitleye eskizyonal biyopsi yapılacaktır. Ancak histolojik muayene sistosarcoma filloidesi düşündürecektir. Patolojik tanı sistosarkoma olduğu zaman alanın önceki biyopsi alanında herhangi bir rezidü kalmayacak şekilde tümörün tamamen çıkarılması gerekir. Radyasyon tedavisinin değeri bilinmiyor bu nedenle bu işlemden kaçınılmalıdır. Memenin gerçek yumuşak doku sarkomu nadirdir.

Manuel yada otomatik meme ultrasonografisi popüler bir görüntüleme tekniğidir. İlk yayınlar kanser saptama oranının yaklaşık olarak x-ray mamografi ile elde edilen veriler kadar yüksek olduğu şeklinde isede, tekrarlanan çalışmalarda bir görüntüleme tekniği olarak ultrasonografinin değerinin az olduğu gösterilmiştir. Ultrasonografi mikrokalsifikasyonları saptayamaz ve yağlı memelerde mamaografi kadar kullanışlı değildir. Ultrasonografi premenepozal kadınların dolgun memelerinde kalsifiye olmayan kanserleri saptamada yararlı olabilir; fakat genellikle solid tümörlerden iyi huylu kistleri ayırmada kullanılabilir. Manuel yada realtime ultrasonografi solid kitleleri kistlerden ayırmada %95- 100 oranlarında yeterlidir. Dominant kitlenin biyopsi ile ve kistik kitlenin iğne aspirasyonu ile incelenmesi gerektiği için ultrasonografiden daha az pahalı olan bu yöntemin klinik değeri sınırlıdır. Manuel ultrasonografinin esas yeri mamografi ile saptanan iyi huylu görünüşlü ve palpe edilemeyen kitlelerin incelenmesindedir. Eğer böyle bir lezyon basit kist gelirse daha ileri çalışmalara gerek yoktur. Nadiren, ultrasonografi ile kist içindeki küçük kanserler (intrakistik karsinom) belirlenir. Bu kompleks kistlere muhakkak cerrahi biyopsi gerekir. Ancak ultrasonografi kanserleri saptamada mamografiden çok daha az güvenilirdir.

Meme kanseri tanısı biyopsi ile çıkarılan dokunun muayenesine bağlıdır. Memede kitle nedeni ile biyopsi gereken hastaların çok azında kanser bulunduğu için, kanserin histolojik tanısı konmadan tedavi uygulanmamalıdır. En iyi yol fizik muayene de saptanan bütün dominant kitlelerin Ya da kitle olmasada mamaografik olarak gösterilen şüpheli lezyonların biyopsi ile muayenesidir. Kanser olduğu şüphelenilen olguların %30’u biyopside iyi huylu ve iyi huylu olduğu düşünülen lezyonların %15’i malign çıkar. Dominant kitleler veya şüpheli nonpalpable mamografik lezyonlara biyopsi yapılmalıdır. Fibrokistik hastalık olduğu varsayılan , şüphe uyandırmayan kitlesi olan premenapozal kadınlar hariç, memede kitle histolojik tanı konmadan izlenmemelidir. Öte yandan birkaç menstural siklusa rağmen tamamen kaybolmayan fibrokistik görünümlü lezyonlarda biyopsi yapılmalıdır. Östrojen replasman tedavisi almayan postmenapozal bir kadında herhangi bir kitle malign kabul edilmelidir. Fizik muayenede meme kanserinden şüphelenilmişse tanı ince iğne biyopsi veya parça biyopsi ile teyit edilmeli ve hasta ilgili tedavi konusunda bilgilendirilmelidir. Biyopsi yapılmaksızın fizik muayene sonuçları ve mamografi tedaviyi seçmek için kullanılmamalıdır. Meme kanserinin tanı ve tedavisinde en iyi yaklaşım ardından cerrahi girişim yapılan ayaktan biyopsidir (ister iğne ister eksizyon). İki adımlı yaklaşım hastanın kanser tanısını kabullenmesini, alternatif tedavi şekillerini dikkatlice incelemesini ve arzu ederlerse ikinci fikri kabul etmesini sağlar. Çalışmalar iki adımlı yaklaşımlar ile ilgili olarak 1-2 haftalık ertelemenin herhangi bir yan etkisi gösterilememiştir. Öte yandan iki adımlı yaklaşım lampektominin artan popularitesinin tekrar gündeme gelmesine neden olmuştur. Şüpheli lezyonlar eğer biyopsi malignite varlığını göstermiyor ise esas lampektomi spesmeni eksize edilebilir. Aslında lampektomi kitle çevresindeki normal doku kenarını da içine alan bir biyopsidir. Önce eksizyonal biyopsiden sonra yerinde kalan kitleye uygulanmalıdır. Tümördeki östrojen ve projesteron reseptörlerinin durumu ilk biyopside saptanmalıdır. Bu miktar olarak taze dokuda veya immünohistokimyasal olarak parafinize edilen dokularda yapılmalıdır.

İğne biyopsisi tümör hücrelerinin aspirasyonu yada Vim-Silverman veya diğer özel iğneler ile dokulardan küçük parçalar almak sureti ile gerçekleştirilir. Geniş iğne biyopsisi (core-iğne) geniş kesici iğneler ile dokudan bir parça kopartılır. Herhangi bir iğne biyopsisi yapıldığında geri çekerken iğnenin uygunsuz yerleştirilmesine bağlı olarak yanlış negatif sonuçlanabilir. İnce iğne aspirasyon sitolojisi eğer hücreler meme tümöründen küçük iğne (genellikle 22 gauge numara) ile aspire edilir ve patologlarca muayene edilirse kullanışlı bir tekniktir. Bu teknik morbidite olmaksızın kolayca yapılabilir ve eksizyonal veya açık biyopsiden daha pahalı değildir. Öte yandan sonuçları onaylamak için meme kanseri sitolojik tanısında konusunda deneyimli patologlara gerek vardır. Özellikle derinde yerleşimli lezyonlardan örnek alma problemi ile karşılaşılır. Yanlış pozitif tanı insidansı yaklaşık %1-2, fakat yanlış negatif tanı oranı bazı serilerde %10 kadardır. En deneyimli hekimler ince iğne aspirasyon sitolojisi sonucu negatif olsada memedeki dominant kitleleri yerinde bırakmayacaktır. Klinik tanı, meme inceleme çalışmaları ve sitolojik çalışmaların sonuçları ele alındığında bazı hekimleri kitleyi izlemeye başlayacaktır. Dolayısı ile nadirde olsa malignite tanısı geç konacaktır. Gerçek tedaviye karar vermeden önce ayrı bir işlem olarak lokal anestezi ile açık biyopsi tanıda oldukça güvenilirdir. İğne biyopsisi sonuçları tanı koydurucu değil veya tartışmalı olduğu zaman özellikle gereklidir.

Biyopsi; mamografik bulgulara rağmen dominant veya şüpheli kitlesi olan hastalarda uygulanmalıdır. Mamografi biyopsiden önce yapılmalı, bu arada diğer şüpheli alanlar ve karşı memede incelenmelidir. Mamografi klinik olarak var olan kanseri ortaya koyamadığı için hiç bir zaman biyopsinin yerini alamaz (özellikle fibrokistik değişiklikler olan genç hastalarda yoğunluğu fazla olan memelerde). Aslında mamografinin duyarlılığı hastanın yaşına tümörün mamografik görünümü, boyut ve lokalizasyonuna bağlı olarak %60 ile 90 arasında değişmektedir. Mamografi, memeleri daha dolgun olan genç kadınlarda mamografi ile malign kitlelerin en az %90’ının saptanabildiği yağlı memeye sahip olan yaşlı kadınlara göre daha az duyarlıdır. Özellikle kalsifikasyon olmayan küçük tümörleri özellikle dolgun memeleri olan kadınlarda saptamak daha güçtür. Mamografinin özgüllüğü palpe edilemeyen mamografik anomaliler için yaklaşık %30-40 ve klinik olarak saptanan habis kitleler için %85-90’dır. Xeromamografi son 20 yılda başarılı bir şekilde kullanılmakta ve mükemmel görüntüler elde edilmektedir. Öte yandan diğer tanısal film tekniklerine göre daha yüksek radyasyona maruz kalınır. Bu yüzden xeromamografi daha nadir kullanılmakta ve muhtemelen terk edilecektir. Screen-film mamografi ile xeromamografi ile elde edilen kadar yüksek kalitede görüntüler elde edilebilir. İyi bir teknik ve modern bir yöntem ile screen film mamografide 0. 2-0. 3 cGy total deri dozu yerine sadece 0. 02-0. 03 cGy meme ortası dozu ile elde edilir.

Tahminler yaklaşık 4 milyon Amerikalı kadının büyütme mamopilastisi yaptırdığını göstermektedir. Meme implantları genellikle pektoralis kasının altına yerleştirilir veya daha nadiren memenin subkutan dokusuna konur. İmplantların çoğu silikon jel veya serum fizyolojik ile doldurulan dış silikon kılıftan yapılmalıdır. Meme implantasyonlarının komplikasyonları sıktır. Hastaların yaklaşık %15-25’inde bazen implant ve kapsülünün çıkarılmasını gerektiren, ağrılı meme yapısını bozan, implant çevresinde skarlaşma ve kapsül kontraksiyonuna gelişir. İmplant rüptürü kadınların %5-10’unda oluşur ve kapsül çevresindeki jelin kanaması daha sıktır. Nisan 1992’de Gıda ve İlaç Kurumu (FDA) silikon jel meme implantlarının güvenliğinin ve etkinliğinin oluşmadığı sonucuna vardı ve ilave preklinik ve klinik çalışmalara gerek olduğunu bildirdi. FDA implantları rüptüre olan semptomatik kadınlara bunun cerrahi olarak çıkarıp çıkarmak gerekmediği konusunda tartışmak için hekimleri ile görüşmelerini önerdiler. İlgili semptomları veya ruptür olmayınca implant çıkarılması genellikle gerekmez, çünkü çıkarma riski kalmalarının yaratacağı riskten fazla değildir. Silikon jel ve otoimmün hastalık arasındaki ilgi çok iyi belirlenememiştir. Silikon jel meme implantı olan hastalarda bağ dokusu hastalıklarının insidansının arttığını gösteren klinik veri yoktur, Mayo Klinikten yapılan retrospektif kohort çalışma silikon implantı olan kadınlarda otoimmün hastalıkların insidansının artmadığı gösterilmiştir. Otoimmün hastalığı düşündüren semptomları olan hastalar implan çıkarılmasının yarar ve zararlarını hekimleri ile tartışmalıdır. İmplantlar ve artmış meme kanseri insidansı arasındaki ilişki söz konusu değildir. Öte yandan silikon jel protezi olan herhangi bir hastada meme kanseri gelişebilir.

Endometriozis

Endometriozis Kimlerde Görülür daha çok üreme çağındaki kadınlarda bulunur. Fakat adolesanlarda ve hormonal replasmanı alan postmenopozal kadınlarda da rapor edilmiştir. Tüm etnik ve sosyal gruplardaki kadınlarda bulunur. Pelvik ağrı ve infertilitesi olan kadınlarda, yüksek endometriozis prevalansı (en düşük %20, en yüksek %90) olarak rapor edilmiştir. Tubal ligasyonu olan asemptomatik kadınlarda (fertilitesi kanıtlanmış), endometriozis prevalansı %3-43 oranında değişir. Bildirilen prevelanslarda bu büyük varyasyon birçok faktörle açıklanabilir. İlk olarak kullanılan tanısal metoda bağlı değişebilir: Laparaskopi tanı için operasyon seçeneğidir ve minimal ve hafif endometriozis tanısında genelde laparotomiden daha iyi bir metod olduğu kabul edilmektedir. İkincisi minimal ve hafif endometriozis, genel anestezi verilen semptomatik bir hastada tubal sterilizasyon sırasında, asemptomatik olan hastaya nazaran daha fazla not edilir. Üçüncüsü cerrahın tecrübesi önemlidir çünkü endometriozis implantlarının, kist ve adezyonlarının görünüm olarak genel varyasyonları mevcuttur. Reprodüktif yaştaki kadınların endometriozis prevelansını değerlendiren çoğu çalışmada histolojik doğrulama yoktur.

Endometriozis ve subfertilite arası ilişki genelde kabul edilir fakat bu bağlantıyı ifade eden çoğu çalışmalar retrospektif veya kesitsel analize dayanır.

Endometriozis orta derecede veya şiddetli ise, overleri içine almış ise ve oluşan adezyonlar tubo ovaryen motiliteyi ve yumurtanın tüp tarafından alınmasını bloke ediyorsa subfertilite ile bağlantılıdır.

Sayısız mekanizma (ovülasyon disfonksiyonu luteal yetmezlik, luteinize unruptured folikül sendromu, reküren abortus, değişen immünite ve intraperitoneal inflamasyon) ortaya konsa da, fertilite ve minimal veya hafif endometriozis ile ilişkisi hala tartışmalıdır.

Kontrollü retrospektif çalışmalarda endometriozisin; normal spontan düşük oranı %15-25 ile karşılaştırıldığında; %40’a varan artmış spontan düşük oranı ile ilişkili olduğu görülmüştür. Spontan düşük oranının cerrahi tedaviden sonra düştüğü gibi tedavisiz de azaldığı rapor edilmiştir. Fakat hastalığın evresi ile düşük oranı arasında bir bağlantı bulunamamıştır. Endometriozisi olmayan fertil ve infertil kadınların kontrol olarak kullanıldığı bir başka çalışmada, değerlendirme öncesi infertil endometriozisli hastalarda artmış abortus oranı bulunurken tedavi sonrası bu durum ortadan kalkmıştır.

Bu bulgular endometriozisi olan hastalarda, değerlendirme öncesi yüksek abortus oranının saptanmasının bir seçim ikilemi sonucunda ortaya çıktığını düşündürmektedir. Çünkü endometriozisli infertil kadınla, endometriozisli fertil kadınlardan daha fazla bakıma ihtiyaç duyarlar. Tekrarlayan düşük olan endometriozisi olmayan infertil kadınlar veya adenomyozisli kadınların kontrol olarak kullandığı diğer retrospektif çalışmalar, endometriozisi olan hastalarda artmış, abortus oranını gösterememiştir.

Endokrinolojik Anomaliler: Endometriozis, anovülasyon, anormal foliküler gelişim, luteal yetmezlik, premenstrüel lekelenme, galaktore ve hiperprolaktinemi ile beraberdir. Yine de endometriozisi olan kadınlarda endokrinolojik anomaliler insidansının arttığına dair tatmin edici veriler yoktur.

Ekstrapelvik Endometriozis: Ekstrapelvik endometriozis, sıklıkla asemptomatik olduğu halde ağrı ve bir palpabl kitlenin, semptomların pelvis dışında siklik paternde ortaya çıkması ile süphelenilmelidir. İntestinal kanal tutulumu olan endometriozis (özellikle kolon ve rektum), ekstrapelvik hastalığın en sık izlenen yeridir ve abdominal, bel ağrısına, abdominal distansiyon, siklik kanama, konstipasyon ve obstrüksiyona sebep olabilir. Ureteral tutulum, obstrüksiyona yol açar ve siklik ağrı, disüri ve hematüri ile sonuçlanır. Pulmoner endometriozis pnömotoraks, hemotoraks ve mens sırasında hemoptizi ile manifest hale gelebilir. Umblikal endometriozisten bir hastada, umbilikal bölgede palpabl kitle, siklik ağrı durumunda şüphelenilmelidir.

Hafif hastalığı olan kadınlarda bazı çalışmalar, düşük spontan aylık fekundite oranı (MFR) bildirmiştir bu da total gebelik sayısının, gebeliğe maruz olunduğu ay sayısına bölünmesi ile bulunur (Örnek %5-11 normal fertil popülasyonla karşılaştırıldığında %25).

Donör semeniyle artifisiyel inseminasyon kullanan, diğer çalışmalar MFR’nin minimal ve hafif endometriozisli kadınlarda ya azaldığını (%4) veya normal (%20) kaldığını bildirmiştir. Spontan minimal endometriozisli babun maymunlarında fertilite azalmaz. Kadınlarda prospektif kontrollü çalışmaların yokluğu nedeni ile peritoneal endometriozis varlığının infertilite ile direkt korelasyonu açık değildir.

Endometriozisli bir çok kadında klinik inceleme sırasında hiçbir anormallik saptanmaz. Vulva, vajen ve serviks endometriozisinin herhangi bir bulgusu yönünden incelenmelidir. Endometriozis bu bölgelerde nadir olmasına rağmen (epizyo skarı) bu yapılmalıdır. Diğer olası endometriozis bulguları, uterosakral veya cul-de-sacta nodularite, rektovajinal septumda ağrılı şişme ve unilateral (kistik) ovaryen büyümedir. Daha ileri hastalıkta uterus sık olarak fikse retroverttir ve over ve fallop tüplerinin mobilitesi azalmıştır. Cul-de-sac ve rektovajinal septumda derin infiltratif endometriozis (periton altında 5mm.den daha derin) kanıtı,

mens sırasında araştırılmalıdır. Klinik incelemenin negatif sonuçları olabilir. Bu nedenle endometriozis tanısı laparaskopik olarak süphelenilen lezyonlardan biyopsi ile her zaman konfirme edilmelidir. Ultrason, kompüterize tomografi (CT) veya manyetik rezonans görüntüleme (MRI) ek ve doğrulayıcı bilgi sağlamada kullanılabilir fakat primer tanı amacıyla kullanılamaz.

CA125: Endometriozisin tanısı için elde bir kan testi mevcut değildir. Çölemik epitel derivelerinde bulunun ve en sıklıkla müsinöz olmayan epitelyal ovaryen karsinomalarda bulunan bir marker olan CA125 düzeyleri orta ve ciddi endometriozisi bulunan kadınlarda belirgin olarak yüksek ve minimal ve hafif endometriozisi olanlarda normal olarak bulunmuştur.

Klinik Sunum: Gebe kalmada zorluğu, ağrılı adet görmesi ve cinsel ilişkide ağrısı veya uzun süredir kasık ağrısı olan kadınlarda endometriozisten şüphelenilmelidir. Yine de endometriozis asemptomatik olabilir.

Ağrı: Erişkin kadında eğer ağrılı mens yıllardan sonra başlamışsa, bu durum endometriozisi çağrıştırmalıdır. Ağrı sıklıkla adet kanamasından önce başlar ve menstrüel periyod boyunca devam eder. Adolesonlarda ağrı, menarş sonrası ağrısız mens intervali olmadan mevcuttur. Ağrının yayılımı değişkendir fakat çoğu zaman çift taraflıdır.

Lokal semptomlar rektal, ureteral ve mesane tutulumundan kaynaklanabilir. Aşağı bel ağrısı oluşabilir. Çoğu çalışmalar endometriozis şiddeti ile pelvik ağrının derecesi arasında bir korelasyon saptamada başarısız olmuştur. Yaygın hastalığı olan bazı hastalar ağrı duymazken sadece minimal hastalığı olan hastalar şiddetli ile pelvik ağrıdan şikayet edebilir. Şiddetli pelvik ağrı ve disparoni, derin infiltre subperitoneal endometriozisle beraberdir. Endometriozisli hastalarda, ağrıya neden olan olası mekanizma, lokal peritoneal inflamasyon, doku hasarı ile beraber olan derin infiltrasyon, adezyon formasyonu, fibrotik kalınlaşma ve endometriotik implantlarda menstrüel kanın birikmesi; dokuların fizyolojik hareketine bağlı ağrılı traksiyona yol açar.

Diagnostik laparoskopi sırasında pelvik ve abdominal kavite endometriozis varlığı açısından sistemik olarak araştırılmalıdır. Bu inspeksiyon ve barsak, mesane, uterus, tüpler, overler, cul-de-sac ve broad ligamentin künt bir prob ile palpasyonunu kapsamalıdır.

Laparoskopideki karakteristik bulgular peritonun serozal yüzeyinde tipik (barut yanığı) lezyonlar içerir. Bunlar siyah, koyu kahverengi veya mavimsi nodüller veya değişken derecede fibrozis ile çevrili eski hemoraji içeren küçük kistlerdir. Endometriozis kırmızı implantlar (peteşiel, veziküler, polipoid, hemorajik, alev benzeri) seröz veya berrak veziküller, beyaz plaklar veya skarlaşma, sarı kahverengi peritoneal diskolorasyon ve subovarian adezyonları kapsayan lezyonlar şeklinde ortaya çıkabilir.

Laparoskopik izlenimin histolojik konfirmasyonu sadece atipik lezyonlar için değil aynı zamanda vakaların %24’ünde histolojik olarak negatif olarak rapor edilen tipik lezyonlar içinde endometriozis tanısı yönünden gereklidir. Derin endometriozisin hafif formları endometriotik lezyonun altında palpasyon ile veya görünüm olarak normal periteneum altında palpable kitlenin bulunması ile özellikle posterior cul-de-sac da saptanabilir. Ovaryen endometriozis tanısı her iki overin bütün yüzeylerinin dikkatli inspeksiyonu ile hızlandırılabilir, ileri derecede hastalık durumunda adezyonların mevcutiyetinde bu işlem zor olabilir. Süperfisyel ovaryen endometrioziste, lezyonlar hem tipik hemde küçüktür. Büyük ovaryen endometriotik kistler (endometrioma) sıklıkla overin ön yüzünde lokalize olur ve retraksiyon, pigmentasyon ve posterior peritona adezyonile beraberdir. Bu ovaryen endometriotik kistler kalın, visköz koyu kahverengi sıvı (çukulata mayi) içerir, bu önceki intraovaryen hemorajiden kaynaklanan hemosiderinden oluşur. Bu sıvı hemorajik korpus luteum kistleri veya neoplastik kistlerde de bulunabileceği için biopsi, tercihen histolojik teyid için ovaryen kistin çıkarılması gerekebilir.

Endometriozisi önlemek için hiçbir strateji, tek başına başarılı olamaz. Erken yaşta aerobik aktiviteye başlayan kadınlarda endometriozis insidansında azalma rapor edilmesine rağmen , egzersizin olası koruyucu etkisi tam olarak araştırılmamıştır. Klinik profilden (subfertilite, ağrı, asemptomatik) bağımsız olarak endometriozis tedavisine başlamalıdır. Çünkü tanı konduktan bir sene içinde hastaların üçte ikisinde endometriozis ilerleme eğilimindedir ve hangi hastlarda ilerleme olacağını tahmin etmek mümkün değildir. Şansızlık eseri endometriotik implantların cerrahi veya medikal tedavi ile eliminasyonu sadece geçici rahatlama sağlar. Bu nedenle amaç, endometriotik lezyonları elimine etmektir ve daha önemlisi hastalıkla sıklıkla beraber olan sekeli (ağrı ve subfertilite) tedavi etmektir.

Ağrı: Progestinler, danazol, gestrinone vaya GnRH agonistleri ile medikal tedavinin endometriozisle beraber olan ağrıyı tedavi etmede efektif olduğu birçok prospektif, randomize plasebo-kontrollü çift-kör çalışmalarda gösterilmiştir. Bu yayınlanan çalışmalara dayanarak medroksiprogesteron asetat, danazol, gestrinone ve GnRH agonistlerinin laparoskopik olarak saptanmış hastalığın rezolüsyonunda ve ağrının ortadan kaldırılmasında benzer etkinliği bulunduğu görülmektedir. İnkomplet cerrahi rezeksiyon yapılan ve persiste eden ağrısı olan hastalarda postoperatif medikal tedavi gerekebilir. Tedavi en az 3-6 ay sürmeli ve endometriozisin tekrar ortaya çıkışına bağlı olabilecek ağrının ortadan kalkmasının, kısa süreli olabileceği bilinmelidir. Medikal tedavinin cerrahi tedaviye dezavantajları, hormon preparatlarının yüksek maliyeti, yüksek yan etki prevalansı ve yüksek endometriozis rekürrens oranıdır.

Subfertilite: Konsepsiyon, çikolata kisti medikal tedavisi sırasında ya imkansız ya da kontrendikedir. Minimal ve hafif derece endometriozisin medikal tedavisinin, bekle gör yaklaşımına göre daha iyi gebelik şansı yarattığına dair kanıt yoktur.

Rekürrens: Endometriozis eğer tam bir cerrahi uygulanmadı ise yeniden ortaya çıkma eğilimindedir. Rekürrens oranı her yıl için yaklaşık %5-20, buda 5yıl sonrası için %40’lık bir kümülatif orana ulaşır. Değişik GnRH agonistleri ile tedaviden 5yıl sonra kadınlarda bildirilen rekürrens oranı minimal hastalık için %37 ve ciddi hastalık için %74’tür. GnRH agonistleri ve danazol ile endometriozisle bağlantılı pelvik ağrı için tedavi edilen kadınlarda endometriozis rekürrens oranı benzerdir. Eşlik eden ağrı semptomları tedavinin kesilmesinden sonra sıklıkla geri döner. Görülebilen endometriotik lezyonların tam olarak laparoskopik eksizyonu ile tedavi edilen her 5hastadan birinde ağrı beş yıl içinde tekrar ortaya çıkacaktır.

Asiste Reprodüktif Teknoloji (Yardımla Üreme Teknikleri) : Minimal ve hafif endometriozisi olan hastalarda infertilite spesifik olmayan siklus fekundite hızlandırımı, intrauterin inseminasyon ile beraber kontrollü ovaryen hiperstimülasyon, gamet intrafallopian transfer (GIFT) ve invitro fertilizasyon (IVF) ile tedavi edilebilir.

Endometriozisli hastalarda GIFT kullanımı, IVF’ye (%14) göre daha yüksek aylık fekundite oranı (%25) ile sonuçlandığı rapor edilmiştir. Fakat bu farklılık seçicilik ikilemine bağlı olabilir. Çünkü daha hafif endometriozis formu olanlarda daha çok GIFT tedavisi tercih edilirken, IVF daha ileri hastalık için elde tutulmuştur. Bir çalışmada primer tanısı endometriozis olan hastalarda GIFT gebelik oranı, uygulanmamış kontrollere göre daha düşüktür.

İnfertilitenin Önlenmesi: O an için gebelik isteği bulunmayan genç bir kadında insidental olarak minimal ve hafif endometriozis bulunması sık rastlanan klinik bir problemdir. Hafif hastalık tanı esnasında implantların cerrahi olarak çıkarılması ve takiben rekürrensi önlenmesi amacı ile siklik düşük doz kombine oral kontraseptif ile tedavi edilebilir. Daha ileri hastalık 6 ay boyunca medikal olarak tedavi edilebilir. Takiben hastalığın progresyonunu engellemek için siklik veya devamlı oral kontraseptifler kullanılabilir.

Endometriozisi olan çoğu kadında üreme fonksiyonun muhafazası amaçlanır. Bu nedenle en az invaziv ve en az maliyeti olan efektif yöntem kullanılmalıdır. Çoğu kadında laparoskopi kullanılabilir ve bu teknik maliyeti, morbiditeyi ve postoperatif adezyon rekürrens olasılığını azaltır. İleri evre hastalığı olan hastalarda ve fertilitenin korunmasının artık gerekli olmadıgı hastalarda laparotomi yararlıdır.

Endometriozis lezyonları, laparoskopi sırasında bipolar koagülasyon ve lazer ile çıkarılabilir. Karbondioksit lazer tercih edilen bir metoddur çünkü minimal termal hasara yol açar. Tedavinin amacı tüm görülebilen endometriotik lezyonları ve beraberindeki adezyonları eksize etmek veya koagüle etmek ve normal anatomiyi restore etmektir. Yüzeyel ovaryen lezyonlar vaporize edilebilir. Küçük ovaryen endometrioziste (<3cm) aspire edilebilir, irrige edilebilirve intrakistik lezyonlar için ovaryen kistoskopi ile inspekte edilebilir, kistin mukozal döşemesini harabiyete uğratmak için iç duvar vaporize edilebilir. Büyük (>3 cm çapta) ovaryen endometriomada aspire edilmeli, takip eden insizyonla, ovaryen korteksten kist duvarı çıkarılmalıdır. Rekkürrensi önlemek için endometriomanın kist duvarı çıkarılmalı ve normal ovaryen doku korunmalıdır. Bir overin onda biri kadar küçük bölümü, fonksiyon ve fertiliteyi korumak için yeterlidir.

Ciddi endometriozisi olan hastalarda 3 aylık medikal tedavi ile vaskülarizasyon ve nodüler boyutta azalma sağlandıktan sonra cerrahi tedavi önerilmektedir. Oferektomi veya total histerektomi gibi radikal işlemler sadece ciddi durumlarda endikedir veya laparoskopik daha sık olarak laparotomi ile yapılabilir. Bilateral ooferektomi sonrası, östrojen ile postoperatif hormon replasmanı gereklidir ve rezidüel endometriozisin yenileyerek büyüme riski ihmal edilebilir düzeydedir. Bu riski düşürmek için tedavi sonrası üç aya kadar hormon replasman tedavisini bekletmek gerekir. Bu rejime progestinlerin eklenmesi endometriumu korur. Karşılanmamış östrojen ile tedavi edilen kadınlarda kalan endometriotik lezyonlardan kaynaklandığı düşünülen bazı adenokarsinoma vakaları rapor edilmiştir.

Ağrı : Endometriozis ve ağrısı olan hastalarda, cerrahi tedavi sonuçları kişilik, depresyon ve evlilik ve seksüel problemlerle alakalı birçok psikolojik faktörden etkilenir. Cerrahi tedaviye belirgin plasebo cevap vardır. Endometriozisin tam olarak çıkarılmadığı diagnostik laparoskopi ile hastaların %50’sinde ağrı ortadan kalkabilir. Benzer sonuçlar, oral plasebo kullanılarak da elde edilmiştir. Bazı bildirilerde lazer laparoskopi ile düşük morbidite ile hastaların %60-80’inde ağrının ortadan kalktığı belirtilirken hiç biri prospektif veya kontrollü değildir ve tedavi etkinliği açısından bir sonuca varmaya yeterli olmamaktadır. Prospektif, kontrollü, randomize, çift kör çalışmada cerrahi tedavi, hafif ve orta derece endometriozis tedavisinden sonra 6 aylık ekspektan tedavinin üstünlüğü gösterilmiştir. Lazer ile tedavi edilen hafif ve orta dereceli hastalığı olan hastalarda %74 ağrıda rahatlama sağlanmıştır. Minimal hastalıklı kadınlarda tedavi daha az efektiftir. Operatif veya lazer komplikasyonları rapor edilmemiştir. Ciddi hastalığı olan hastalar dahil edilmemiştir çünkü medikal tedaviye cevap vermeyen hastaların%80’inde cerrahinin ağrıyı geçirdiği daha önce gösterilmiştir. Bu sonuçlar, lazer laparoskopisinin hafif ve ciddi endometriozisle beraber olan ağrının tedavisinde efektif olduğunu düşündürmektedir. Minimal endometriozisli kadınlarda lazer tedavisi hastalığın ilerlemesini sınırlayabilir.

Subfertilite Endometriozis pelviste mekanik distorsiyona yol açtığında, normal pelvik anatomi rekonstrüksiyonu elde edilebiliyorsa, cerrahi uygulanmalıdır. İnfertiliteyi ortadan kaldıran cerrahinin başarısı endometriozis şiddeti ile direkt ilişkilidir. Orta derecede hastalığın tedavisi %60 gebelik başarısı ile beraberdir ve ciddi hastalık tedavisinde başarı oranı %35’tir. Danazol GnRH agonistleri veya progestinlerle preoperatif tedavi, ileri evre hastalığı olan bireylerde endometriozis yaygınlığını azaltmada faydalı olabilir. Postoperatif cerrahi tedavi nadiren endikedir. Çünkü gebeliği önler ve konservatif cerrahi tedavi sonrası ilk 6-12 ayda en yüksek gebelik oranı izlenir. Eğer gebelik cerrahi sonrası 2yıl içinde oluşmazsa takip eden sürede fertilitede çok az şans vardır.

Minimal ve orta derece endometriozisi olan infertil kadınların cerrahi tedavisi tartışmalıdır. Minimal veya hafif endometriozisi olan kadınların 5yıl sonrası gebelik oranı %90’dır. Endometriozisi olmayan kadınlarda bildirilen %93 oranı ile karşılaştırılabilir düzeydedir. Minimal ve hafif hastalıklı hastalarda endometriozisin laparoskopik destrüksiyonunun fertiliteyi düzeltebildiği tüm yazarlarca olmasa da, bazı yazarlar tarafından bildirilmiştir. Ekspektan management ile laparoskopik cerrahi sonrası ilk 6-12 ay süresince MFR daha yüksek olması olasıdır. Aylık fekundite oranları ve hayat tablosu analizini kullananlarda yapılan çalışmaların hiçbirinde , minimal ve hafif endometriozisli kadınlarda konservatif cerrahinin , ekspektan tedavinin üstünlüğü gösterilememiştir. Peritoneal endomertiozisin cerrahi olarak çıkarılması ilerlemeyi önlemede etkilidir. Çünkü medikal tedaviye rağmen cerrahi sonrası endometriozis rekürrens oranı düşüktür. Yine de bu tedavinin fertiliteyi iyileştirebileceği kesin kanıtlanmamıştır ve postoperatif adezyon gelişme riskine sahiptir.

Bebeklerimiz

Alya Bebeğimiz hayata merhaba dedi.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr.Yelda Doğan 25 Ekim  2019  tarihinde yaptığı sezaryen ile Alya  bebeğimiz sağlıklı bir şekilde hayata merhaba dedi. Annesi Ayşegül duygularını bizlerle paylaştı.
Sevdikleriyle sağlıklı, mutlu, uzun yıllar diliyorum.

 

 

Barış Bebeğimiz

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr.Yelda Doğan 09 Eylül 2019  tarihinde yaptığı sezaryen ile Barış bebeğimiz sağlıklı bir şekilde hayata merhaba dedi.

Barış’ın ablası Deniz’in  doğumu da  Op.Dr.Yelda Doğan tarafından yaptırılmıştı.

 

Erkenci Bebeğimiz

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr.Yelda Doğan 10 Haziran 2019 sabahı yaptığı sezaryen ile erkenci bebeğimiz sağlıklı bir şekilde hayata merhaba dedi.

 

Dünyaya Tersten Geldi

Op.Dr. Yelda Doğan tarafından gerçekleştirilen sezaryen doğum

26  Şubat 2019
Op.Dr. Yelda Doğan

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

 

Dünya tatlısı bir bebek

Op.Dr. Yelda Doğan tarafından gerçekleştirilen sezaryen doğumla İffet hanım dünya tatlısı oğluna kavuştu.

11 Ocak 2019

Op.Dr. Yelda Doğan

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

 

dunya tatlısı bebek

Yaşgününü kutluyorum

Fotoğraf sanatçısı Filiz ve Serkan Sarıca çiftinin güzel bebekleri Beren Sarıca 1. Yaş gününü kutluyor…

Ben de Beren’e tüm ailesi ve sevdikleri ile birlikte uzun sağlıklı huzurlu ömürler diliyorum… Doğum günün kutlu olsun Beren 🎊🎁🎉🎈🎂

25 Aralık 2018

Op.Dr.Yelda Doğan

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Aylin hanımın kızının doğum anı

Op.Dr.Yelda Doğan tarafından gerçekleştirilen doğumla bugün Aylin hanım bir kız bebek dünyaya getirdi. 10 Aralık 2018

Bugün bir Prenses daha aramıza katıldı.
Tüm ailesi ile birlikte mutlu sağlıklı huzurlu ömürler diliyorum.
 5 Aralık 2018
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
Op.Dr.Yelda Doğan

 

Muhammet Ali Ertaş, hayata merhaba dedi

Yasemin Ertaş uzun ve yorucu bir hamilelik döneminin sonunda biricik evladı Muhammet Ali’ye kavuştu…

Tüm aileye uzun sağlıklı huzurlu ömürler diliyorum…
Yer: Lara Anadolu Hastanesi
Tarih:28 Kasım 2018
Op.Dr.Yelda Doğan
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

 

Bella Ateş hayata merhaba dedi

Kardiyoloji Uzmanı Dr. İsmail Ateş ve Kıymetli eşi Yasemin Ateş bugün minik Prensesleri Bella Ateş’e kavuştular…

Kalabalık ailelerine tüm sevdikleri ile birlikte uzun sağlıklı huzurlu ömürler diliyorum… Her şey gönüllerince olsun İnşallah…
29 Kasım 2018
Op.Dr.Yelda Doğan
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

 

 

Arya Savaş hayata merhaba dedi

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr.Yelda Doğan tarafından gerçekleştirilen sezaryen doğumla Arya Savaş hayata merhaba dedi.

Gizem-Yaşar Savaş çiftinin ilk bebekleri Arya, Memorial Antalya Hastanesinde Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr.Yelda Doğan tarafından gerçekleştirilen sezaryen doğumla hayata merhaba dedi.

04 Kasım 2018

 

 

Başarılı bir ameliyat daha…

Vajinoplasti, Labioplasti ve Perineoplasti

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr.Yelda Doğan, Genital Bölge Estetiği operasyonlarında iddiasını ve başarısın sürdürüyor.

10 Haziran 2019 Pazartesi günü bir hastasına başarılı Vajinoplasti, Labioplasti ve Perineoplasti operasyonu gerçekleştirdi…

10 Haziran 2019/Antalya

Cinsel Bölge Estetiği Ameliyatı

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr.Yelda Doğan,  ekibi ile birlikte  bugün Lara Anadolu Hastanesinde başarılı bir  Cinsel Bölge Estetiği ameliyatı  daha gerçekleştirdi.

16 Nisan 2019

cinsel bölge estetiği


Vajinoplasti, Perinoplasti ve Labioplasti  operasyonları 

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr.Yelda Doğan,  ekibi ile birlikte  başarılı bir ameliyat daha gerçekleştirdi.

Bugüne kadar bir arada gerçekleştirdiği Vajinoplasti, Perinoplasti ve Labioplasti  operasyonları  hakkında bilgi veren Op.Dr.Yelda Doğan , en sık yapılan genital estetik ameliyatlardan birinin  vajinoplasti olduğuna vurgu yaptı.

Vajinoplastinin  hem vajinal kanalı daraltan hem de dokularını sıkılaştıran bir estetik cerrahi uygulama olduğunu belirten Op.Dr.Yelda Doğan,    Labioplasti ise  kadın genital organının iç dudaklarındaki ( labium minus ) doğuştan veya çoklu doğumların travmasına bağlı sarkmayı düzeltmeye yönelik estetik cerrahi girişim olduğunu söyledi.
Perineoplasti  operasyonlarının ise genellikle  vajina daraltma operasyonları ile eş zamanlı olarak yapıldığına dikkat çeken Op.Dr.Yelda Doğan , “Perine vajina girişi ile anüs arasındaki bölgeye verilen isimdir. Perineoplasti de perine bölgesinin estetik olarak düzeltilmesi operasyonudur. “ dedi.

Op.Dr.Yelda Doğan, böylesi  komplike ameliyatların her işte olduğu gibi iyi bir ekip çalışması gerektirdiğini  ifade ederek, “Bu tür ameliyatlarda  bugüne kadar çok başarılı sonuçlar aldık. Gösterdikleri çalışma için ekip arkadaşlarıma teşekkür ederim. “ dedi

23 Ocak 2019

başarılı ameliyat
Başarılı operasyonlar sürüyor

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr.Yelda Doğan,  bugün başarılı bir ameliyata daha imza attı.  Op.Dr.Yelda Doğan, ekibi ile birlikte Özel Lara Anadolu Hastanesinde  yaklaşık üç saat süren bir ameliyatta  Vajinoplasti, Perinoplasti ve Labioplasti  operasyonlarını bir arada gerçekleştirildi.

Op.Dr.Yelda Doğan, böylesi  komplike ameliyatların her işte olduğu gibi iyi bir ekip çalışması gerektirdiğini  ifade ederek, “Bu tür ameliyatlarda  bugüne kadar çok başarılı sonuçlar aldık. Gösterdikleri çalışma için ekip arkadaşlarıma teşekkür ederim. “ dedi

09 Ocak 2019

vajinoplasti

Başarılı  ameliyatlar sürüyor

Genital Estetik, Vajinoplasti, Perinoplasti, Labioplasti, Sistorektosel, Vajinal Histerektomi Operasyonlarını başarı ile  gerçekleştiren Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr.Yelda Doğan,  bugün başarılı bir ameliyata daha imza attı.

Hayal kırıklıklarına  yol açabiliyor

Bu tür operasyonlar,  tecrübe sahibi olmayan hekimler tarafından uygulandığında çeşitli sorunlara yol açtığına dikkat çeken  Op.Dr.Yelda Doğan,” Örneğin Vajinal estetik ameliyatlarında  sıklıkla ameliyatın istenilen beklentide olmaması ve dokuların asimetrik olması kişilerde hayal kırıklıklarına  yol açabiliyor. Uzun süreli depresyonlara zemin hazırlayabiliyor.”  şeklinde konuştu.

Deneyimli doktor olmak önemli

Ayrıca her ameliyatta olduğu üzere bu tür operasyonlarda da kanama ve enfeksiyon gibi komplikasyonlar olabileceği uyarısında bulunan, Op.Dr.Yelda Doğan, bu tür komplikasyonların deneyim sahibi cerrahların elinde  gerçekleştiğinde en az olarak görüldüğüne  vurgu yaptı.

Başarılı sonuçlar alıyoruz

Böylesi ameliyatların her işte olduğu gibi iyi bir ekip çalışması gerektirdiğinin altını çizen Op.Dr.Yelda Doğan,  “Zor  ve karmaşık bir operasyon  gerçekleştirdik.  Bu tür ameliyatlarda  bugüne kadar çok başarılı sonuçlar aldık. Gösterdikleri çalışma için ekip arkadaşlarıma teşekkür ederim. “ dedi.

15 Kasım 2018

başarılı kadın doğumcu

Galaktore

Galaktore normal süt üretimi ile ilgili olmayan sütlü bir meme başı akıntısıdır. Galaktore kendisi bir hastalık değildir, ancak altta yatan bir sorunun işareti olabilir. Genellikle kadınlarda karşılaştığımız galaktore erkeklerde ve hatta bebeklerde olabilir.

Aşırı meme stimülasyonu, ilaç yan etkileri veya hipofiz bezinin bozukluklarının tümü galaktore nedeni olabilir. Genellikle galaktore, süt üretimini uyaran hormon olan prolaktin düzeylerinden kaynaklanır.
Bazen galaktore nedeni belirlenemez. Bu durum kendiliğinden çözülebilir.

Galaktore Belirtileri

Galaktore ile ilişkili belirti ve semptomlar:

  • Bazı sakinleştiriciler, antidepresanlar, antipsikotikler ve yüksek tansiyon ilaçları gibi ilaçlar
  • Opioid kullanımı
  • Rezene, anason veya çemen tohumu gibi bitkisel takviyeler
  • Doğum kontrol hapları
  • İyi huylu bir hipofiz tümörü (prolaktinoma) veya hipofiz bezinin diğer bozuklukları
  • Tiroid bezinin fonksiyon bozukluğu (Hipotiroidizm)
  • Kronik böbrek hastalığı
  • Cinsel aktivite ile ilişkili olabilecek aşırı meme stimülasyonu, meme manipülasyonu veya uzun süreli giyim sürtünmesi ile sık sık kendi kendine meme muayenesi
  • Göğüs duvarına göğüs cerrahisinde, yanıklarda veya diğer göğüs yaralanmalarında sinir hasarı
  • Omurilik ameliyatı, yaralanma veya tümörler
  • Stres

İdiyopatik galaktore

Bazen galaktore için bir neden bulunamaz. Buna idiyopatik galaktore denir ve bu meme dokunuzun kanınızdaki prolaktin süt üreten hormona özellikle duyarlı olduğu anlamına gelebilir. Prolaktin duyarlılığınız arttıysa, normal prolaktin seviyeleri bile galaktore yol açabilir.

Erkeklerde galaktore

Erkeklerde galaktore, testosteron eksikliği (erkek hipogonadizmi) ile ilişkili olabilir ve genellikle meme büyüme si (jinekomasti) veya hassasiyeti ile ortaya çıkar. Erektil disfonksiyon ve cinsel istek eksikliği de testosteron eksikliği ile ilişkilidir.

Yenidoğanlarda galaktore

Galaktore bazen yenidoğanlarda ortaya çıkar. Yüksek maternal östrojen düzeyleri plasentadan bebeğin kanına geçer. Bu memeden süt gelmesi ile ilişkili olabilecek bebeğin göğüs dokusunun genişlemesine neden olabilir. Bu sütlü akıntı geçicidir ve kendi kendine düzelir. Akıntı devam ederse, yenidoğan bir doktor tarafından değerlendirilmelidir.

Teşhis

Galaktorenin altta yatan nedenini bulmak karmaşık bir iş olabilir çünkü çok fazla olasılık vardır.

Yapılabilecek Testler;

Doktorunuzun, meme ucunuzun etrafındaki alanı nazikçe inceleyerek meme ucunuzdaki sıvının bir kısmını ifade etmeye çalışabileceği bir fizik muayene .

Doktorunuz ayrıca meme kitlelerini veya kalınlaşmış meme dokusunun şüpheli olduğu diğer bölgeleri de kontrol edebilir.
Galaktore tanısının doğrulanmasına yardımcı olabilecek sıvıda yağ damlacıklarının olup olmadığını görmek için meme ucundan boşaltılan sıvının analizi yapılabilir.

Prolaktin seviyesini kontrol etmek için bir kan testi yapılır. Prolaktin seviyeniz yükselirse, doktorunuz büyük olasılıkla tiroid uyarıcı hormon (TSH) seviyenizi de kontrol edecektir.

Bir hamilelik testi, hamileliği meme ucu akıntısının olası bir nedeni olarak dışlamak için yapılmalıdır.

Doktorunuz bir meme yarası bulursa veya fizik muayeneniz sırasında diğer şüpheli meme ya da meme ucu değişikliklerini gözlemlerse, meme dokunuzun görüntülerini elde etmek için mamografi, ultrason veya her ikisi de yapılır.

Beynin manyetik rezonans görüntülemesi (MRG), kan testinizde yükselmiş bir prolaktin seviyesi ortaya çıkarsa, hipofiz bezinizin bir tümör veya başka bir anormallik olup olmadığını kontrol etmek için yapılır.

Doktorunuz, aldığınız bir ilacın galaktore neden olabileceğinden şüpheleniyorsa, bu olası nedeni değerlendirmek için ilacı kısa bir süre için bırakmanızı isteyebilir.

Tedavi

Gerektiğinde galaktore tedavisi altta yatan nedenin çözümüne odaklanır.

Bazen doktorlar galaktore için kesin bir neden belirleyemezler. Zararlı veya sürekli meme başı akıntısı varsa doktorunuz yine de tedavi önerebilir. Prolaktin etkilerini bloke eden veya vücudunuzun prolaktin seviyesini düşüren bir ilaç meme başı akıntısının yok edilmesine yardımcı olabilir.

Altında yatan sebep ve muhtemel tedavi

İlaç kullanımı

İlacınızı almayı bırakın, dozu değiştirin veya başka bir ilaca geçin. İlaç değişikliklerini yalnızca doktorunuzun uygun olduğunu söylemesi durumunda yapın.

Hipotiroidizm

Tiroid replasman tedavisi ile yetersiz hormon üretimini önlemek için levotiroksin gibi bir ilaç alın.

Hipofiz tümörü (prolaktinoma)

Tümörü küçültmek için bir ilaç kullanın veya çıkarmak için ameliyat olun.

Bilinmeyen sebep

Prolaktin düzeyini düşürmek ve sütlü meme başı akıntısını en azaltmak veya durdurmak için bromokriptin veya kabergolin gibi bir ilaç deneyin. Bu ilaçların yan etkileri genellikle bulantı, baş dönmesi ve baş ağrısıdır.
Genellikle idiyopatik galaktore ile ilişkili memeden süt gelmesi kendiliğinden geçer, özellikle meme stimülasyonundan veya meme başı akıntısına neden olduğu bilinen ilaçlardan kaçınılabilirseniz, kendiliğinden geçer.

Meme stimülasyonunu azaltmak için:

  • Cinsel aktivite sırasında meme uçlarına dokunduğunuzda aşırıya kaçmamaya çalışın
  • Meme uçlarınızı sıkmaktan, sıkıştırmaktan veya başka şekilde kullanmaktan kaçının
  • Kumaşla meme uçlarınız arasındaki sürtünmeyi en aza indiren kıyafetler giyin.
  • Kalıcı veya aralıklı sütlü meme başı akıntısı
  • Birden fazla süt kanalı içeren meme başı akıntısı
  • Kendiliğinden sızan veya elle sıkılarak gelen meme başı akıntısı
  • Etkilenen bir veya iki meme
  • Adet görmeme veya düzensiz adet dönemleri
  • Baş ağrısı veya görme problemleri

Doktora başvurulması gereken haller;

Hamile veya emzirme döneminde olmadığınız halde memelerinizin birinde veya ikisinde kendiliğinden veya sıkmakla sütlü akıntı geliyorsa doktorunuzu görmek için randevu almalısınız.
Meme stimülasyonu (cinsel aktivite sırasında aşırı meme manipülasyonu gibi) birden fazla kanaldan meme başı boşalmasını tetiklerse, endişelenmek için çok az nedeniniz vardır. Akıntı muhtemelen anormal bir şey göstermez ve bu akıntı çoğu zaman kendi kendine düzelir.

Kalıcı bir akıntı varsa, doktorunuzdan kontrol etmesi için bir randevu alın.

Sütlü olmayan meme başı akıntısı (özellikle bir kanaldan gelen ya da memede hissedebileceğiniz bir kitle ile ilişkili olan kanlı, sarı ya da açık renkte kendiliğinden olan meme başı akıntısı) altta yatan bir meme kanseri belirtisi olabileceğinden derhal tıbbi müdahale gerektirir.

Galaktore Nedenleri;

Hipofiz bezi ve hipotalamus kaynaklı nedenler
Galaktore, genellikle fazla prolaktin salgılanmasından kaynaklanır (süt üretiminden sorumlu olan hormon).

Prolactin, hipofiz bezi tarafından üretilir. Hipofiz bezi beynin tabanında birkaç hormon salgılayan ve bazı hormonların salgılanmasını düzenleyen küçük bir fasulye şeklinde bezdir.

Galaktore nedenleri arasında şunlar vardır:

  • Bazı sakinleştiriciler, antidepresanlar, antipsikotikler ve yüksek tansiyon ilaçları gibi ilaçlar
  • Opioid kullanımı
  • Rezene, anason veya çemen tohumu gibi bitkisel takviyeler
  • Doğum kontrol hapları
  • İyi huylu bir hipofiz tümörü (prolaktinoma) veya hipofiz bezinin diğer bozuklukları
  • Tiroid bezinin fonksiyon bozukluğu (Hipotiroidizm)
  • Kronik böbrek hastalığı
  • Cinsel aktivite ile ilişkili olabilecek aşırı meme stimülasyonu, meme manipülasyonu veya uzun süreli giyim sürtünmesi ile sık sık kendi kendine meme muayenesi
  • Göğüs duvarına göğüs cerrahisinde, yanıklarda veya diğer göğüs yaralanmalarında sinir hasarı
  • Omurilik ameliyatı, yaralanma veya tümörler
  • Stres

İdiyopatik galaktore

Bazen galaktore için bir neden bulunamaz. Buna idiyopatik galaktore denir ve bu meme dokunuzun kanınızdaki prolaktin süt üreten hormona özellikle duyarlı olduğu anlamına gelebilir. Prolaktin duyarlılığınız arttıysa, normal prolaktin seviyeleri bile galaktore yol açabilir.

Erkeklerde galaktore

Erkeklerde galaktore, testosteron eksikliği (erkek hipogonadizmi) ile ilişkili olabilir ve genellikle meme büyüme si (jinekomasti) veya hassasiyeti ile ortaya çıkar. Erektil disfonksiyon ve cinsel istek eksikliği de testosteron eksikliği ile ilişkilidir.

Yenidoğanlarda galaktore

Galaktore bazen yenidoğanlarda ortaya çıkar. Yüksek maternal östrojen düzeyleri plasentadan bebeğin kanına geçer. Bu memeden süt gelmesi ile ilişkili olabilecek bebeğin göğüs dokusunun genişlemesine neden olabilir. Bu sütlü akıntı geçicidir ve kendi kendine düzelir. Akıntı devam ederse, yenidoğan bir doktor tarafından değerlendirilmelidir.

Teşhis

Galaktorenin altta yatan nedenini bulmak karmaşık bir iş olabilir çünkü çok fazla olasılık vardır.

Yapılabilecek Testler;

Doktorunuzun, meme ucunuzun etrafındaki alanı nazikçe inceleyerek meme ucunuzdaki sıvının bir kısmını ifade etmeye çalışabileceği bir fizik muayene .

Doktorunuz ayrıca meme kitlelerini veya kalınlaşmış meme dokusunun şüpheli olduğu diğer bölgeleri de kontrol edebilir.
Galaktore tanısının doğrulanmasına yardımcı olabilecek sıvıda yağ damlacıklarının olup olmadığını görmek için meme ucundan boşaltılan sıvının analizi yapılabilir.

Prolaktin seviyesini kontrol etmek için bir kan testi yapılır. Prolaktin seviyeniz yükselirse, doktorunuz büyük olasılıkla tiroid uyarıcı hormon (TSH) seviyenizi de kontrol edecektir.

Bir hamilelik testi, hamileliği meme ucu akıntısının olası bir nedeni olarak dışlamak için yapılmalıdır.

Doktorunuz bir meme yarası bulursa veya fizik muayeneniz sırasında diğer şüpheli meme ya da meme ucu değişikliklerini gözlemlerse, meme dokunuzun görüntülerini elde etmek için mamografi, ultrason veya her ikisi de yapılır.

Beynin manyetik rezonans görüntülemesi (MRG), kan testinizde yükselmiş bir prolaktin seviyesi ortaya çıkarsa, hipofiz bezinizin bir tümör veya başka bir anormallik olup olmadığını kontrol etmek için yapılır.

Doktorunuz, aldığınız bir ilacın galaktore neden olabileceğinden şüpheleniyorsa, bu olası nedeni değerlendirmek için ilacı kısa bir süre için bırakmanızı isteyebilir.

Tedavi

Gerektiğinde galaktore tedavisi altta yatan nedenin çözümüne odaklanır.

Bazen doktorlar galaktore için kesin bir neden belirleyemezler. Zararlı veya sürekli meme başı akıntısı varsa doktorunuz yine de tedavi önerebilir. Prolaktin etkilerini bloke eden veya vücudunuzun prolaktin seviyesini düşüren bir ilaç meme başı akıntısının yok edilmesine yardımcı olabilir.

Altında yatan sebep ve muhtemel tedavi

İlaç kullanımı

İlacınızı almayı bırakın, dozu değiştirin veya başka bir ilaca geçin. İlaç değişikliklerini yalnızca doktorunuzun uygun olduğunu söylemesi durumunda yapın.

Hipotiroidizm

Tiroid replasman tedavisi ile yetersiz hormon üretimini önlemek için levotiroksin gibi bir ilaç alın.

Hipofiz tümörü (prolaktinoma)

Tümörü küçültmek için bir ilaç kullanın veya çıkarmak için ameliyat olun.

Bilinmeyen sebep

Prolaktin düzeyini düşürmek ve sütlü meme başı akıntısını en azaltmak veya durdurmak için bromokriptin veya kabergolin gibi bir ilaç deneyin. Bu ilaçların yan etkileri genellikle bulantı, baş dönmesi ve baş ağrısıdır.
Genellikle idiyopatik galaktore ile ilişkili memeden süt gelmesi kendiliğinden geçer, özellikle meme stimülasyonundan veya meme başı akıntısına neden olduğu bilinen ilaçlardan kaçınılabilirseniz, kendiliğinden geçer.

Meme stimülasyonunu azaltmak için:

  • Cinsel aktivite sırasında meme uçlarına dokunduğunuzda aşırıya kaçmamaya çalışın
  • Meme uçlarınızı sıkmaktan, sıkıştırmaktan veya başka şekilde kullanmaktan kaçının
  • Kumaşla meme uçlarınız arasındaki sürtünmeyi en aza indiren kıyafetler giyin.
fonksiyonel tıp

Ne mutlu bana

Bu Fonksiyonel Tıp’a giriş…

Tüm modülleri tamamlayıp Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanlığıma Fonksiyonel Tıp Uzmanlığı’mı da ekleyeceğim hayırlısıyla….

İlim ve Bilim gibisi yok…

İnsanlığa fayda sağlamaya çalışıyoruz… Ne mutlu bana…. 💐🙏

Op.Dr.Yelda Doğan

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

20 Ocak 2019

Yağ nekrozu

Yağ nekrozu nadir fakat klinik olarak önemlidir. Çünkü karsinomdan ayırımı güç olan deride ve meme başında retraksiyona yol açan bir kitledir. Hemen hemen hastaların ancak yarısında memeye travma öyküsü varsada travma esas sebep olarak öne sürülebilir. Ekimoz bazen tümör yakınlarında görülür. Hassasiyet olabilir veya olamaz. Tedavi olmaz ise yağ nekrozuna ait kitle yavaş yavaş kaybolur. Kural olarak en güvenli yol kanser ihtimalini ekarte etmek için iğne veya eksizyonal biyopsidir. Yağ nekrozu segmental rezeksiyon ve radyasyon tedavisi sonrası da sıktır.

Meme Absesi

Eğer hasta emzirmiyorsa memede infeksiyon nadirdir. Laktasyon sırasında sıklıkla memede kızarıklık, hassasiyet ve endürasyon gelişir. Memede en sık görülen mikroorganizma Staphylococcus aureus’tur. Erken devrede 7-10 gün süre ile günde dört kez 250 mg dicloxacillin veya oxacillin gibi bir antibiyotiğin uygulanması ile o memede bakım sürdürülürken infeksiyon sıklıkla durdurulur. Lezyon infeksiyona ait lokal veya sistemik bulguları olan lokalize kitleye dönüşür ise abse vardır ve drene edilmelidir. Bakım sürdürülmemelidir. Nadiren bir enfeksiyon yada abse emzirmeyen genç veya orta yaşlı kadınlarda gelişebilir. Memebaşı altındaki tutulan laktoferöz duktusların eksizyonu aralıklarla düzenlenmelidir. İnflamatuvar karsinom memede eritem varsa düşünülmelidir. Abse varlığını düşündüren bulgular varsa insizyon için ve endure dokudan biyopsi yapmak için endikasyon vardır. Biyopsi ile inflamatuvar karsinom olasılığı ekarte edilemez ise hasta enfeksiyon nedeni ile uzun süre tedavi edilmemelidir.

Manyetik Rezonans Görüntüleme

meme mrMR meme görüntülenmesinde artan bir popülarite kazanmaktadır.

Pekçok iyi huylu lezyondan yapılan biyopsilere göre yüksek oranda duyarlı fakat spesifik değildir. Gadolinyum şelatla görüntü oluşturmakla çeşitli derecelerde güvenilir olacak şekilde iyi huylu ve habis tümörler ayrılabilir.

Meme MR‘ının pekçok rolü vardır. Bu kadar sık kullanılan bu yöntem çok pahalı olmasına rağmen radyasyona maruz kalma riski olmaması sağlıklı kadınlarda meme kitlelerinin görüntülenmesinde MR’ı ideal kılar.

Mamografi ile saptanan fokal ve asimetrik alanların incelenmesinde MR’ın yeri vardır. Focal asimetri genellikle iyi huylu isede malignde olabilir. Genellikle skar zamanla skarın artma ve azalmasından kaynaklanan nüks tümörlerden kolayca ayrılabilir. Her ne kadar bazı skarlar hızla düzelmez ve kanserler yada daha sıklıkla meme koruyucu ameliyatlar ve radyasyon tedavisi uygulandıktan sonra görülen nüks kanserlerle karıştırılabilir. İdeali böyle vakaların MR ile incelenmesidir. Böylece bazen biyopsiye gerek kalmaz.

MR memeleri büyütülmüş hastalarda memeye takılan implantın rüptürü ile dağılan slikonu ayırt etmekte kullanışlıdır. İmplant takılan hastalarda serbest silikondan şüphelenilmez ise de gadolinyumlu MR ile meme kanserlerini saptamak için kullanılabilir.

Halen işbaşında olan Uluslararası Ortak Magnetik Rezonans Mammografi Çalışması MR’ın avantaj ve zorluklarını belirlemede yararlı olacaktır. Bugün MR konvensiyoneal tetkikler yapıldıktan sonra uygulanması gerektiği düşünülmektedir. Bir tarama aracı olarak kullanılır.

Meme Tarama – Mamografi

Erken meme kanserlerinin yaklaşık %35-50’si mamografi ile yaklaşık %20’si palpasyonla saptanabildiği için, bir çok programda asemptomatik kadınların kitle takibinde fiziki Ya da mamografik muayene kullanılmaktadır.

Böyle programlar sıklıkla 50 yaşın üzerindeki her 1000 kadından 10’unda ve 50 yaşın altındaki her 1000 kadından yaklaşık iki tanesinde kanser saptanmasına yarar. Cerrahi sırasında aksiller lenf nodu tutulumunun bu kadınların yaklaşık %80’inde negatif olduğu saptanır. Oysa günlük muayene sırasında hastaların sadece %45’inde aksiller lenf nodu saptanamaz. Aksiller nodlar tutulmadan önce meme kanserini araştırmak yaşam şansını oldukça arttırır. Kadınların yaklaşık %85’i en az 5 yıl yaşayacaktır. Yoğun meme dokusunda mamografinin duyarlılığının az olması 40-50 yaşındaki kadınlarda taramada kıymetini tartışılır hale getirmektedir.

Şubat 1993 tarihinde, Ulusal Kanser Enstitüsü meme kanserlerinin taranması konusunda Uluslararası bir workshop düzenledi. Bu workshop’un amacı halen kullanılmakta olan tarama çalışmalarını gözden geçirmekti. Katılanlar sadece randomize çalışmaları tartıştılar ve çeşitli yaş gruplarında meme kanseri tarama programlarının yeterliliği ile ilgili klinik verileri incelediler. Belirlenen sekiz randomize çalışmadan sadece sağlık güvenlik planı projesinin 40-49 yaşı arasındaki kadınların takibinde yararlı olduğu gösterilmiştir. Bu yarar çalışmayı izleyen 10-18 yıl içerisinde görüldü. Meme kanserinden ölümlerin %25 oranında azaldığı gösterilmiştir. Çeşitli İsveç çalışmalarında 12 yıllık takip sonrası , bu yaş grubundan kadınlarda meme kanseri mortalitesinin %13 oranında azaldığı gösterilmiştir. Ancak bu azalma istatistiki olarak anlamlı değildi. Beş randomize çalışmanın mete analizinde meme kanseri oranı 40-49 yaş arası kadınlarda taramadan bağımsızdı. 50-69 yaş grubunda taramanın yararlı etkisi bütün klinik çalışmalarda gösterilmiştir. Örneklemin küçüklüğü nedeni ile 70 yaşın üzerindeki kadınlarda taramanın yeterliliği ile ilgili bir sonuca varılamadı.

Ulusal Kanser Enstitüsü, Amerikan Kanser Derneği ve Amerikan Radyoloji Kolejine göre yıllık fizik muayene ve mamografi 50 yaş üzerindeki kadınlarda yapılmalıdır. 50 yaş altındaki kadınlarda tarama çalışmaları ile ilgili bir görüşbirliği yoktur.

Amerikan Radyoloji Koleji, Amerikan Kanser Derneği ve Amerikan Kadın Doğumcular Koleji 40 yaşından itibaren mamografik tarama önermeğe devam etmektedir. 50 yaşına kadar her 1-2 yılda bir, sonra ise bu taramanın her yıl yapılması gerekmektedir. Bu tavsiye uygun ama çok pahalı olabilir.

40-50 yaş grubundaki kadınlarda mamografinin değeri insidansın düşük olduğu hastalar arasında yararlı etkisini göstermedeki güçlük yüzünden tartışmalı kalmaktadır.

Öteyandan mamografi bu hastalara zararlı olduğu için rutin tarama yöntemlerine özellikle daha yüksek risk altında olanlarda uygulanmalıdır. 70 yaş üzerindeki kadınların taranmasında birlikte bulunan hastalıkları ve hayati değeri göz önüne alındıktan sonra uygulanmalıdır.